12 Aralık 2009 Cumartesi

İSPANYA / SPAIN

OLE! İSPANYA

İtalya gezisi sırasında kararlaştırdığımız ve aralık ayı başlarında planladığımız İspanya gezisini teknik nedenlerle ertelemek zorunda kalmıştık. Gezi komisyonumuz 2008 çalışma planı içinde İspanya gezisini yeniden düzenleme kararı aldı ve 19 – 23 Mart 2008 tarihi belirlendi. Duyurularımız ve tüm hazırlıklar yapıldı, vize işlemleri için girişimlerde bulunuldu ve nihayet beklenen gün geldi. 19 Mart 2008 Çarşamba günü Adnan Menderes Havaalanı Dış Hatlar terminalinde buluştuk. Check in ve pasaport işlemlerinden sonra THY ‘ye ait özel uçakla Zaragoza’ya 4,5 saat süren güzel bir uçuş ile yerel saatle saat 21.00 e indik. Pasaport işlemleri ve bagaj alımından sonra bizi bekleyen otobüsümüze yerleşip yaklaşık 4 saatlik bir yolculuktan sonra Costa Bravadaki otelimize vardık.

GAUDİ’NİN DAMGASINI VURDUĞU ŞEHİR: BARCELONA
Sabah geç bir kahvaltıdan sonra otobüsümüze bindik ve yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Barcelona’ya geldik. İlk ziyaretimiz Bitmeyen Katedral olarak ta anılan Kutsal Aile Sagra da Familia katedrali. Yapımına 1800 lü yılların sonunda başlanan ve halen inşaatı süren bu muhteşem yapıyı izlerken ve fotoğraflarken bir yandan da rehberimiz Erkin AKÇAY’ın verdiği bilgileri dinliyoruz. Gotik sanatın en güzel örneklerinden olan bu yapının detaylarını, Hz.İsanın 33 yılında ölümünü simgeleyen matematiksel tabloyu, dört kulesinin öyküsünü, Gaudinin inşa süresince bir tramvay kazasında ölünceye kadar bu yapıda yaşadığını ve mezarının da bu yapının içinde olduğunu öğreniyoruz. Paskalya nedeniyle çok kalabalık olan kilisenin için girme şansımız olmuyor. Yeniden otobüsümüze biniyoruz ve bu kez Gaudinin diğer iki yapıtını görmeye gidiyoruz. Mila Evi ve Batlo evi. Eserlerinde doğayı örnek alan ve doğadaki çizgileri eserlerine yansıtan, taş, ahşap, demir her türlü malzemeyi kullanan, tasarımlarında ergonomiyi ön plana çıkaran Gaudinin taş ve demiri birlikte kullandığı, balkonlarında köpüren okyanus dalgalarını yansıttığı ve döneminde değeri bilinmeyerek “ La pedrera” taş ocağı diye küçümsenen yapıtını görüyoruz. Daha sonra da yaklaşık 150 – 200 metre aşağıda ve çaprazında yer alan bu kez balkonlarında insan yüzünü simgeleyen Batlo evini görüyoruz. Zamanımızın kısıtlı ve görülecek yerlerin fazla olması nedeniyle bu binalarında içini göremiyoruz.
Önerim bir kez daha yolunuz Barcelonaya düşerse özellikle Mila Evini görmenizi isterim. Bir banka tarafından satın alınan ve kullanılan binanın çatı katında bir daire ve çatı arası müzeye dönüştürülmüş durumda Gaudinin tasarımları sergileniyor. Çatıya çıktığınızda ise sizi Gaudinin tasarladığı ve on iki havariye adadığı on iki farklı tasarımdaki baca bekliyor.
Otobüsümüzle şehir turumuza devam ediyoruz. Bu kez rotamızda Gaudinin 100 yıl önce tasarladığı ama tamamlayamadığı günümüzün rezidenslerine ya da banliyölerdeki site yaşamına karşılık gelen Guell Parkı var. Bir bekçi evi, satış ofisi, yürüyüş yolları alışveriş merkezi çocuk parkı, dünyanın en uzun bankını bitirebilmiş. Burada da Gaudinin doğadan esinlendiğini, doğadaki mimariyi örnek aldığını ve doğa merkezli çalıştığını görüyoruz. Okyanus dalgalarından esinlendiği uzun bankta oturduğunuzda bu sıradan bankın bile ne kadar ergonomik olduğunu görüyorsunuz. Ve yine bu bankın yapımında Barcelona çöplerindeki kırık porselen tabak çanak atıklarını değerlendirdiğini görüyoruz. Yağmurlu havalarda yürüyüş yapmak için tasarladığı Osmanlı mimarisindeki revaklara Roma mimarisinde Stoalara karşılık gelen yürüyüş yollarında yürürken kendinizi bir sörf dalgasının içinde hissediyorsunuz. Zemini toprak olarak bırakılan çocuk parkının altına gelen alışveriş merkezi, kapalı Pazaryerinin taşıyıcı sütunları dışındaki sütunlar da toprak dolgu olarak yapılmış ve yağan yağmur sularını alttaki sarnıçta toplama işlevini görüyor.
Bu güzel parktan ayrılıp Barcelonayı yukarıdan izlemek için Mont Guic tepesine çıkıyoruz. Olimpiyat stadını ve olimpiyat köyünü gezip Barcelonayı, yat limanını ve şehri yukarıdan fotoğraflıyoruz. Bir sonraki hedefimiz Colomb meydanı. Burada otobüsümüzden inip saat 19.00 da buluşmak üzere ayrılıyoruz. Herkes kendi isteği doğrultusunda sanatçıların, pantomimcilerin, çiçekçilerin kafeteryaların yer aldığı Rambla Caddesini, Gotik Mahalleyi, Picasso Müzesini, Akvaryumu, Mısır Çarşısını andıran manavların, deniz ürünlerinin ve kasapların yer aldığı rengarenk çarşısını gezmek ve alışveriş yapmak için dağılıyor.. Saat 19.00 da Catalunya meydanında Hard Rock Cafe’nin önünde buluştuğumuzda herkesin ortak fikri Barcelona’yı keşfetmek için zamanın yetmediği.
Costa Bravadaki otelimizde akşam yemeğinden sonra rehberimiz ve dileyenler lobide buluşup Costa Bravayı keşfetmeye çıkıyoruz. On dakikalık yürüyüş mesafesinde Paskalya nedeniyle oldukça canlı ve renkli Costa Brava caddelerinde yürüyüp sahile iniyoruz. Ve birden karşımızda onu görüyoruz. SARAY DÖNER VE KEBAP. Hepimizin özlemi şöyle demli bir çay. Hemen içeri giriyoruz. Çok hoş bir bayan bizi karşılıyor ve Türkçe konuşuyor. Ve bizim için çay DEMLİYOR. Adının Gönül olduğunu aslen Azeri olduğunu öğreniyoruz. Bir bardak sıcak demli çayda vatan hasretini gideriyoruz.

HAYAL KIRIKLIĞI: ANDORRA
Sabah saat 05.30 da uyanıp, kumanya kahvaltılarımız elimizde otobüsteki yerimizi alıyoruz. Yolumuz uzun. Yaklaşık dört saatlik bir yol bizi bekliyor. Bugünkü rotamız vergisiz alışveriş merkezi ve her şey çok ucuz diye lanse edilen bağımsız bir prenslik olan ANDORRA. Uzun bir yolculuğun sonunda iki yalçın dağın arasındaki vadiye yerleşmiş, pirenelerin eteklerindeki Andorra’ya ulaşıyoruz. Otobüsümüzü otoparkta terk edip Andorranın caddelerine ve marketlerine dağılıyoruz. Çok ucuz olduğu iddia edilen parfümler havaalanındaki Freeshoplarla aynı fiyatta ya da 2-3 € daha pahalı, elektronik eşyalar ve fotoğraf makineleri de keza öyle. Yalnızca içkiler ucuz. Hayal kırıklığı ile dönüş yolu bu kez daha bir uzun geliyor.
Neyse ki yemekten sonra Gönül Hanımın yerinde demli bir çay bizi sakinleştiriyor.

SÜRREALİST BİR DAHİ: SALVADOR DALİ
Yağmurlu bir İspanya sabahına uyanıyoruz. İlk iki gün çok güzel olan hava bugün bozdu, gökyüzü simsiyah bulutlarla kaplı ve yağmur yağıyor. Tek tesellimiz yaklaşık bir saatlik mesafedeki Figueres’teki ünlü sürrealist ressam Dali’nin Tiyatro müzesini gezecek olmamız. Ne de olsa kapalı bir mekânda olacağız. Bir saatlik yolculuktan sonra Figueres’e vardığımızda yağmur diniyor ama gökyüzü hala kapalı. Paskalya nedeniyle burası da çok kalabalık. Uzayıp giden bir kuyruk var. Neyse ki rehberimiz daha önceden grup randevusu aldığı için kuyruğa takılmadan randevu saatimizde müzeye giriyoruz. Yaklaşık bir, bir buçuk saatlik süre içinde bu deli dahi Dali’nin interaktif tiyatro müzesini hayranlıkla geziyoruz. Çıkıştaki hediyelik eşya reyonundan Dali’nin eserlerinden tasarlanmış hediyelik eşyalardan alıyoruz. Bence bu gezinin en keyifli duraklarından biriydi ve yolu bu tarafa düşenlere mutlaka gezmelerini önereceğim bir müze.
Otobüsümüze binip bir sonraki durağımız bir ortaçağ kenti Girona’ya hareket ederken yağmur yeniden başlıyor. Otuz dakikalık bir yolculuktan sonra Girona’ya varıyoruz. Aracımızı Onyar Nehrinin kıyısındaki otoparkta bırakıp yağmur altında Özgürlük meydanına yürüyoruz. Tek umudumuz Revaklarla çevrilmiş Özgürlük meydanının etrafındaki şık Tapas Barlarda İspanyaya özgü Tapas mutfağı ve bir çeşit Deniz ürünlü ve safranlı pilav olan PAYELA ile karnımızı doyururken yağmurun dinmesi. Ama olmuyor, yağmur durmuyor. Rehberimiz Erkin AKÇAY yemek sonrası revakların altında Girona, İspanyadan kovulan Yahudiler, din değiştirip ölümden ve sürgünden kurtulanların yarattığı Getto hakkında bilgi veriyor. Yağmur devam ediyor. “Gezgin yağmurdan korkmaz” diyerek Onyar nehrinin üzerindeki tarihi köprüyü geçip ortaçağ kentinin sokaklarına dalıyoruz. Saint Felicita katedralini görüyoruz önce. Yağmur nedeniyle bu güzel yapının göz alıcı merdivenlerinde bir gurup fotoğrafı çekilemiyoruz Sokaktan çok bir yarığı andıran geçitten Getto’nun dar sokaklarında dolaşıyoruz. Kasvetli dar sokaklar yağmur nedeniyle daha da kasvetli bir hal aldı. Biz de yeterince ıslandığımıza kanaat getirip Onyar nehrindeki başka bir köprüden geçip Özgürlük Meydanındaki kafelerde sıcak bir neskafeyle ısınıyoruz. Bu ortaçağ kentinden ayrılmadan önce görmemiz gereken bir de kentin maskotu olan aslan heykeli var. Din değiştiren Yahudilerin gettolarına yabancı girişini kontrol altına almak için yaptıkları bir maskot. Oynar nehrini geçenler Getto’ya girmeden önce Aslanı öpüyorlar. Ve eğer köprüyü geçerde Aslanı öpmezse yabancı olduğunu anlayıp önlemlerini alıyorlar. Bugün ise bir daha bu kente gelebilmek için aslanı öpüyorlar. Bizim gurubumuzdan da sevgili Dr. Bakiye TUNCAY hepimiz adına bu görevi yerine getirdi.
Otobüste ıslanan giysilerimizi değiştiriyoruz. Akşam yemeği sonrası bizi bu ülkenin değişik renklerinden biri olan Flamenko Gecesi bekliyor.
Gecenin anlamına uygun olarak siyah ve kırmızı şık kıyafetlerini giymiş, günün yorgunluğunu atmış gurubumuzla birlikte Flamenko salonunda yerimizi alıyoruz. Salonda bizden başka İtalyan, Fransız, Avusturyalı ve Amerikalı guruplarda var. İki gitar virtüözünün mini konserinden sonra ünlü Flâmenko gösterisi başlıyor. Dört kadın ve iki erkek dansçıdan oluşan gösteriyi coşkuyla izliyoruz. Gösterinin sonuna doğru Erkek baş dansçının sahneye çıkardığı Dilek TURAN arkadaşımız Türkiye’yi başarıyla temsil ediyor ve ahşap ağlıyor, salon Türkiye, Türkiye tezahüratı ile inliyor.

GOYA’NIN KENTİ: ZARAGOZA
İspanyadaki son günümüz. Geceden valizlerimizi topluyoruz. Bu gezinin herkes için en zor kısmı. Aldığımız hediyelik eşyaları ve diğer alışverişlerimizi valizlere sığdırmak ve kırılmadan Türkiye’ye ulaştırmak tek dileğimiz. Sabah kahvaltıdan sonra yola çıkıyoruz. Dünkü yağmur dinmiş, hava günlük güneşlik ama önceki günlere oranla daha soğuk. Esen sert rüzgâr havayı daha soğuk hissetmemize neden oluyor. Zaragoza’ya yaklaşırken rüzgâr daha da şiddetleniyor ve bizi akşam yapacağımız uçak yolculuğunun tedirginliği sarıyor. Ebro nehrinin kıyısında otobüsümüzden iniyoruz. Ziyaret edeceğimiz tüm mekânlar Pilar Meydanı etrafında toplanmış durumda. Yenilenebilir enerji kaynakları ve su temalı EXPO 2008 e ev sahipliği yapacak olan Zaragoza kendini yenileme telaşında. Büyük Katedral bakıma alınmış, iskelelerle çevrilmiş. Belediye binası, lonca binası alışveriş dükkânları, bir uçta EXPO nun temasına uygun havuz, bir uçta GOYA’nın heykelini taşıyan bir başka havuz yer alıyor. Rehberimiz şiddetli rüzgâr altında hızlı bir bilgilendirme yapıyor, yemek yiyebileceğimiz mekânları ve buluşma yeri ve saatini verip herkesi serbest bırakıyor. Ok güzel bir mekanda deniz ürünlerinden oluşan açık büfeden öğle yemeğimizi alıyoruz. Yemek sonrası katedrali geziyoruz.. Gotik mimarinin abartılı özelliklerini taşıyan bu katedrali eziyor ve fotoğraflıyoruz. Katedralin ünü mimarisinden ziyade öyküsünden kaynaklanıyor. Hz İsa’nın havarilerinden birisi Hıristiyanlığı yaymak için buraya geliyor ama yaymakta zorlanıyor. Söylenceye göre Hz. Meryem destek vermek için bir sütunla buraya gelir ve sütunu diktiği yere katedral inşa edilir. Ebro Nehri üzerindeki taş köprü, demir köprüyü görüyor ve şiddetli rüzgar ve soğuktan üşümüş durumda otobüsümüze binip ülkemize uçmak üzere Zaragoza Havaalanına hareket ediyoruz.

Yazı: Dr.M.Cengiz TÜMER

BARCELONA, İSPANYA / SPAIN

FOTOĞRAFLARLA VE DETAYLARLA BARCELONA BÖLÜM 1

Barcelona hakkında yazılacakların çoğu yazıldı. Bu yazımda sizlerle Barcelona'nın klasikleri dışındaki ayrıntıları paylaşmak istedim


Bir başka Gaudi evi: Casa Battlo ve önünde nudistller. Bu evde ziyarete açık. Giriş ücreti Casa Milaya göre biraz pahalı 16 €.




Casa Mila'dan La Rambla'ya inerken yol heykelleri




La Rambla üzerindeki canlı heykeller.
Bir heykel kadar hareketsiz duran bu pandomimciler önlerindeki kutuya bahşiş attığınızda hareketleniyorlar.

La Rambla üzerindeki bir kafede Payella'mızı beklerken biralama yapıyoruz. Yanımızdakiler Nou Camp'a giderken ektiğimiz kız arkadaşlarımız.


Barcelona meydanlarından


Barcelona Mısır Çarşısının girişi

Dünyaca ünlü ve görülmesi gereken yerlerden biri: Akvaryum







Parc Guell'de detaylar.

Yazı ve Fotoğraflar:Dr.M.Cengiz TÜMER

BARCELONA - İSPANYA / SPAIN




FOTOĞRAFLARLA VE DETAYLARLA BARCELONA: BÖLÜM 2



Evet, kaldığımız yerden devam ediyoruz.Mont Guic tepesinden Barcelona limanının genel görünümü. Mont Guic tepesi bir zamanlar Yahudi mezarlığı imiş. 1500 lü yıllarda İspanya Yahudileri ülkelerinden kovduğunda buradaki mezarlığı da yok etmiş. Yakın zamanda günah çıkaran İspanyollar bu tepeyi yeniden düzenleyerek Mont Guic adını vermişler. Burada İspanyol köyü olarak adlandırılan, ispanyadaki ünlü binaların 1/2 boyutundaki kopyalarının bulunduğu mekan, Olimpiyat stadı ve kültürel yapılar mevcut


Akşam yemeklerinden birini aldığımız bir mekan

İspanyol meydanında hafta sonu akşamları düzenlenen ses ışık ve su gösterilerinden...
İspanyol "Mısır Çarşısının" içinden detaylar

Gotik mahalle

Picasso müzesinin girişi



İspanyol köyünde

Flamenko gecesinden görüntüler.
Bu mekanda izlediğim Flamenko gecesi müthişti. En son sahneye erkek dansçı çıkıyor ve resmen ahşap ağlıyor. Her akşam saat 19.00 ve 21.00 de iki seans olarak düzenleniyor.Daha sonra 2008 yılında İspanya turumuzda, tur şirketinin götürdüğü Costa Bravada'ki Flamenko gecesi bu izlediğimizin yanında ilkokul müsameresi gibi kaldı.

Boğa güreşlerini protesto edenler.

Artık tamamen turistik amaçla yapılan boğa güreşlerini çok sayıda Barcelonalı Arena'nın önünde sessizce protesto ediyorlar..Boğa güreşleri, beni hayal kırıklığına uğrattı. Atlı matador yardımcıları tarafından yorulan boğalara, daha sonra matadorlar tarafından mızraklar saplanıyor. Kan kaybından ayakta duracak hali kalmayan boğalara en sonunda kılıç ile öldürücü darbeyi indiriyorlar. Öldürülen boğa arenanın bahçesindeki mezbahada hemen kesilip parçalanıyor. Boğa güreşine giriş ücreti 20 €. Bu biletle üç güreş izliyorsunuz.

Sizlerle klasik Barcelona turunun dışında farklı ve renkli bir Barcelona'yı paylaşmak istedim.

Yazı ve Fotoğraflar:Dr.M.Cengiz TÜMER

NOU CAMP, BARCELONA - İSPANYA / SPAIN


FUTBOLUN MABEDİ: NOU CAMP

Nou Camp, Barcelonanın futbol mabedi. Daha önceleri yazmayı düşünmüştüm ama arşivimde fotoğraflarını bulamamıştım. Dün Muğla fotoğraflarını ararken hiç alakasız bir dosyanın içinden ilk kez 2007 de gittiğimde çektiğim Barcelona fotoğraflarını buldum. İki yazımda sizlerle Nou Camp ve La Pedrera’yı paylaşacağım.

Kongrenin boş bir günü olan Cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra futbola meraklı beş arkadaş, kız arkadaşlarımızı atlatıp rehberimizden nasıl gideceğimizi öğrenip yola düşüyoruz. Metro ile yaptığımız 10 dakikalık yolculuktan sonra Nou Camp’ın olduğu semte varıyoruz. Metro istasyonundan çıkınca birisine sorup bir beş dakika daha yürüyerek Nou Camp’ı buluyoruz. İlk izlenimimiz çok etkileyici değil. Geniş otopark alanı bakımsız ve kirli. Bilet gişesinden 11.00 € vererek müze ve tur biletimizi alıyoruz.


Müzenin girişinde tarihi Barcelona Deplasman otobüsü ve içinde ünlü oyuncuların maketleri bizi karşılıyor. ( Benzer bir otobüs İzmir’de Göztepe Gürsel AKSEL Stadının bahçesinde de duruyor ama, hurda olarak )

Müzenin girişinden itibaren farkı hissediyoruz. Tertemiz bir giriş bizi karşılıyor, kordonlarla ayrılmış tur yolu sizi yönlendiriyor. Önce soyunma odalarına geliyoruz. Daha sonra geniş bir çıkış tünelinden sahaya doğru ilerliyoruz. Sağ tarafta küçük bir şapel var. Üç adım sonra yeşil çimlerdeyiz. Yemyeşil çimler, bordo mavi tribünler çok etkileyici. Cruyff gibi nice ünlü oyuncuların top koşturduğu çimlerin üzerinde yürümek, boş tribünlerle de olsa aynı atmosferi paylaşmak farklı bir duygu.


Tekrar çıkış tünelinden içeri giriyoruz. Sponsorların logolarıyla süslenmiş büyükçe bir basın odasına geliyoruz. Maçtan sonraki yorumlar, kulüple ilgili diğer basın açıklamalarının yapıldığı yer burası. Basit ve sade.. Bir kat yukarı çıkıyoruz. Bu kez şeref tribünündeyiz.

Şeref tribününden sonra asansöre biniyoruz ve beş kat yukarı çıkıyoruz. Burası sahaya tamamen hâkim olan basın tribünü. Basın tribünün karşısındaki demir kapıdan içeri giriyoruz. Hafif meyilli bir yolda ilerleyerek Müze bölümüne geliyoruz. Barcelona FC nin kurulduğu günden bu yana kazandığı kupalar, madalyalar, tarihi formalar, toplar ayakkabılar ve eşyaların sergilendiği bir müze. İyi planlanmış geniş bir alana yayılmış. Bir bölümde çeşitli spor dergilerinde yayınlanmış fotoğraflar büyük boyutlarda sergileniyor. Çok güzel fotoğraflar var. Yıllara göre futbol takımı kadrolarının sergilendiği bir bölümde tanıdık bir isme rastlıyoruz. Türk bayrağı yanında Rüştü RENÇBER.


Çıkışa yakın bir yerde bir sezon önce şampiyon olmuş takımın gerçek boyuttaki fotoğrafı yanında size ayrılmış bölüme geçip takımla birlikte bir hatır fotoğrafı çektirebiliyorsunuz. Tabii ücreti karşılığında. Parkur, müzeden sonra sizi doğrudan Barcelona ürünlerinin satıldığı mağazaya götürüyor. İki katlı çok büyük bir mağaza. Barcelona renkleri ile hazırlanmış çocuk emziğinden bornoza yüzlerce ürün var. Bir şey almadan çıkmanız imkânsız. Biz de kendimize göre bir şeyler alıp turumuzu tamamlıyoruz. Müzeden çıkınca dışarıdaki fast food restoranda oturup hem karnımızı doyuruyoruz hem de dinleniyoruz.


Keyifli bir yarım gün geçirdik. Artık televizyonda Barcelona’nın Nou Camp’daki maçlarını farklı bir gözle izliyorum. Çocuklarıma diyorum ki “ Ben de bir zamanlar bu çimlere çıktım!


Yazı ve Fotoğraflar:Dr.M.Cengiz TÜMER

CASA MİLA " LA PEDRERA ", BARCELONA - İSPANYA / SPAIN


CASA MİLA “ LA PEDRERA “

Nou Camp ziyaretimizden sonra otelimize dönüyoruz. Hava sıcak, dışarıda dolaşılacak gibi değil. Odama çıkıp, duş alıp uzanıyorum. Televizyonda Yat yarışları var. Bir süre onu seyrediyorum.

Akşamüzeri hava biraz serinleyince lobide bulduğum Tuncayla birlikte bir blok arkadaki Casa Mila’yı gezmeye karar veriyoruz. Gişe önündeki 8–10 kişilik kuyruğa giriyoruz. Giriş ücreti 8 €. Ana kapıdan girdikten sonra yeşillikler içinde bir bahçe / avlu karşılıyor bizi. Avlunun ortasında üzeri korunaklı bir koridor birinci kata çıkıyor. Binanın üst katlarındaki pencereler bu boşluğa bakıyor.


Casa Mila 1906 ve 1912 yılları arasında inşa edilmiş. Erken 20. yy ile geç 19. yy arasında Ciutat Vella’daki kentsoyluların yerleşim alanının yerini Passeig de Gracia diye adlandırılan Eixample bölgesi Barcelona’nın genişlemesinin yeni ana merkezi olarak almaktadır.

Sanayici Pere Mila ve eşi Roser Segimon, Gaudi’ye Gracia ile Barselona’yı ayıran sınırda bir bina sipariş ederler. Gaudi de birbirinden bağımsız iki girişi olan, aydınlık bir ortam sağlamak için birbirine açılan iç avluların olduğu iki blok apartman inşa eder. Bu bloklar ön cephede aynı ritmi sürdürebilmek için aynı kavisli ön cepheyi paylaşır. Dahası binanın yapısı ön cephede büyük açık alanlara olanak sağlamak için ağırlık taşıyıcı duvarlar yerine sütunlara dayanır. Konstrüksiyonda ve fonksiyonellikte kullanılan yenilikçi tasarım ve süslemeler o zamana kadar olan mimari stilde devrim yaratmıştır. Ön cephede kullanılan bu yöntem nedeniyle bina kayaya oyulmuş gibi görünmektedir ve bu nedenle Casa Mila taşocağı anlamına gelen “La Pedrera” olarak adlandırılmaktadır.

Asansörle dördüncü kata çıkıyoruz. Aradaki katlar hali hazırda bir finans kuruluşu tarafından aktif olarak kullanılıyormuş. Dördüncü katta kalıcı sergi bulunuyor. Bu bölümde 20. yy’ın ilk on yılında Barselona kentsoylularının ev kreasyonlarına göre yeniden düzenlenmiş ve gündelik yaşamdaki eşyaları ile dekore edilmiş bölüm bulunuyor. Burada kapı tokmağı ve kolundan kemere, tavandan tabana kadar Gaudi tarafından tasarlanmış ve kusursuz derecede ergonomik tasarımları görebilirsiniz.





Bir kat yukarıda orijinalinde su depolarının ve çamaşır asma iplerinin bulunduğu ama bu binada Gaudi tarafından özel olarak tasarlanmış çatı arası var. ESPAİ GAUDİ olarak adlandırılan bu kalıcı sergi; Antoni Gaudinin yaşamını, yaşadığı dönemdeki tarihi ve kültürel ortamı, onun sanatsal değerlerini, mimarisindeki teknik yenilikleri, icatlarını anlayabilme olanağı sağlar. Audio-visual sunumları, fotoğraf, model ve çizim koleksiyonunun tamamı sergilenir. Sergi La Pedrera’nın ruhuna sadık kalınarak yedi bölüme ayrılmıştır.

Küçük bir kapıdan Terasa çıkılır. Yağışlı havalarda ziyarete kapatılmaktadır. Bu eşsiz teras normal işlevini yapmak yerine sanatsal ve sembolik bir güç olarak tasarlanmıştır. Burada kullanılan mimari-heykel argümanlarının şaşırtıcı dizilimi üç yapı tipine indirgenmiştir. Merdiven, havalandırma kuleleri ve bacalar. Bu yapılar yoldan görülmediği için sıvanıp boyanabilirdi oysa bir kısmı kırık seramik parçalarıyla kaplanmış. Dalgalı formda yapılmış korkuluk ön cephe ile uyum içinde. Gaudi çatının sonlanımı ile ön cephenin ritmi arasında bir uyum yakalayabilmek için çabalamış.

Çatıda birbirinden farklı formda 12 baca bulunmakta. Dini yönü ağır basan Gaudi bu on iki bacayla 12 havariyi sembolize etmiştir. Ayrıca bütün tasarımlarında doğayı örnek alan Gaudi binanın ön cephesinde okyanus dalgalarından esinlenmiştir. Ayrıca binanın ön cephesindeki demir korkuluklarda okyanus dalgalarının köpükleri şeklinde betimlenmiştir. Çatı arasında sergilenen tasarımlarında da doğadan esinlenmiş ve tüm tasarımlarında kusursuz bir ergonomi uygulamıştır.

Çatıdan bir süre sagra da familia’yı ve Barselona caddelerini kuşbakışı izliyoruz. Son ra bu kez merdivenlerden inerek bu eşsiz yapıyı terk ediyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar:Dr.M.Cengiz TÜMER

PICASSO MÜZESİ, BARCELONA - İSPANYA / SPAIN



MUSEU PICASSO DE BARCELONA

Avrupa kent gezilerinde müze ziyaretleri olmazsa olmazlardandır. Hemen hemen her kent çok değerli sanat eserlerini barındıran mükemmel müzelere sahiptir. Barcelona da öyle… Gaudi’nin eserlerinin kenti bir açık hava müzesine çevirmesinin yanı sıra ünlü ressm Pablo PİCASSO müzesi de Barcelonaya ayrı bir değer katmaktadır. Rambla caddesinde Colombus Meydanından Catalunya Meydanına çıkarken yolun hemen hemen ortalarına düşen bir noktadan sağa dönerek dar sokaklardan Gotik Mahalleye girersiniz. Önünüze çıkan ana caddeyi geçip dar sokakta ilerleyerek önce bir meydana gelirsiniz, meydandan yaklaşık 200 metre sonra sağ tarafta yine dar bir sokakta Museu Picasso de Barcelonayı bulacaksınız.


Barcelona’daki Picasso Müzesi, bu ünlü ressamla ilgilenen sanatseverler için bir referans noktasıdır.

Giriş bileti 6 €


Müzenin kurulması, sanatçının şehrinde kalıcı bir iz bırakma isteğine dayanır. Özel sekreteri ve 1935 yılından bu yana çok yakın arkadaşı olanJaume Sabartés’in 1960 da kendi koleksiyonunu Barcelona şehrine bağışlaması ile dünyanın ilk Picasso Müzesi kurulmuştur. Picasso Müzesi 9 Mart 1963 de kapılarını açmıştır. 1970 de Picasso 1700 den fazla çalışmasını müzeye bağışladı ve şehir konseyi de komşu Castellt sarayını da kullanıma açmaya karar verdi.

Harlequin, 1917 - Oil on canvas

Bu koleksiyon “Las Menas” serisini de kapsayan 57 muhteşem kanvası içermektedir. Bu da müzeyi; dünyanın en ünlü sanatçılarından birini tanımak için önemli bir başlangıç noktası haline getirmiştir. Daha sonraki dönemlerde Meca Mauri ve Finstres sarayları da eklenerek daha büyük sergi salonları elde edilmiştir. 3600’ü aşkın çalışma ile müzenin kalıcı koleksiyonu sanatçının yaşamının farklı peryodlarının ( erken dönem, blue peryod, rose peryod, cubizm vb) zengin sunumlarını içermektedir.


Las Meninas (group), 1957 - Oil on canvas


Mandolin and Guitar. Juan-les-Pins 1924


Picasso müzesi, 1947 – 65 yılları arasında Picasso tarafından yapılmış harika oyma ve yontuları da içermektedir.
Picasso 25 Ekim 1881 de İspanyanın önemli sanat enstitülerinde öğretmenlik yapan ve bir müzede küratör olarak çalışan Jose Ruiz Biasca ile İtalyan asıllı Maria Picasso Lopez’in çocukları olarak Malaga/İspanya da dünyaya geldi.
1895 de Barcelonaya taşındılar ve Pablo Picasso 14 yaşında tanınmış bir sanat okulu olan Llotja School of Fine Arts’a kabul edildi. İki yıl sonra Madrid ‘de San Fernando Academy of Fine Arts’ta çalışmaya başladı. Bu arada sık sık Prado Museum’u ziyaret etti. 1900 yılında Quatre Gats’de ilk kişisel sergisini açtı. 1903 te Blue Peryod döneminde yaşadıklarını mavi renk temasıyla tuvale aktardı. Bu dönemde yaşlılık fakirlik ve ölüm konularını işlemişti.


Las Meninas (infanta Margarita María), 1957


Personage with a Guitar 1920
1905 Rose Peryod’un başlangıcıydı.Bu dönemde renkten çok çizgi ve desen kullanımına önem vermeye başlayan sanatçının cambaz ve soytarı figürlerine ağırlık verdiği görülmektedir.
The Pigeons, 1957 - Oil on canvas

1907 de “Les Demoiselle d’Avignon” ile Cubizm döneminin başlangıcını işaret ediyordu.

Musical Instruments and a Fruit Bowl on a Table 1915


Landscape related to The Harvesters. 1907
1931 yılında Paris yakınlarında bir konak satın alarak gravür ve heykel atölyesi kurdu.
27 Nisan 1937 de Almanların saldırısıyla bombalanan Guernica kasabasının durumu ressamı çok etkilemişti. Picasso bu olaydan sonra tamamladığı tablosuna Guernica adını verdi.
Yapıtlarıyla yaşarken ölümsüzlük mertebesine ulaşan ressam 8 nisan 1973 te öldü.
Yazı: Dr.M.Cengiz TÜMER
Fotoğraflar: internet ortamı