9 Ocak 2010 Cumartesi

URLA - İZMİR; TÜRKİYE

ŞİİRİN, ŞARKININ, AŞKIN VE ÖZGÜRLÜĞÜN BELDESİ: URLA

Sevgili editörümüz Zekiye İLERİ, Çarşamba günü arayıp Tire yazımı beğendiklerini söyleyip İzmir Sağlık dergimizin yeni sayısı için Urla ilgili yazı isteyince bir an duraladım. Hani şu bizim Urla. Hafta sonları balık yemeye ya da bir akşamüzeri katmer yemeye ve çay içmeye kaçamak yaptığımız şu bizim Urla. Bir anda aklımdan yığınla şey geçti, Tanju Okan, Yorgo Seferis, karantina adası, ilk zeytin işliği ve liman tepe. Doğrusu hepsini biliyordum ama örneğin zeytin işliğini bugüne kadar görmemiştim Klazomenai’yi de Liman tepe kazılarını da. Onlar yıllardır oradaydı, nasıl olsa bizimdi, o kadar benimsemiştik.
Karar verdim. Hafta sonu eşimle birlikte fotoğraf çantamı alıp Urla’ya gideceğim. Urla’ya bir yabancı gibi bakacağım ve yeniden keşfedeceğim.

Cumartesi sabahı hafif bir kahvaltıdan sonra yürüyüş kıyafetlerimi giyip, fotoğraf çantamızı yüklendik ve kontağı çevirdik CD çalara da rahmetli Tanju OKAN’ın CD sini koyduk. Urla gezimiz ancak onun şarkılarıyla anlam kazanırdı. Çeşme otoyoluna girip 32 km sonra Urla çıkışına girmeden aracımızı sağa emniyet şeridine çektik. Urlayı ve oya gibi işlenmiş kıyılarını, önünde mücevher gibi dizilmiş Karantina Adası, Taş Ada, Koyun Adası, Uzun Ada, Menteş Adacığı, Kel Ada ve Özbek adasını kuşbakışı izledik. Gümüşi yeşil zeytin ağaçları içinde dağılmış beyaz tek katlı ya da iki katlı evlerden oluşan sitelerini seyrettik. Denizden gelen iyot kokulu sabah yelini ciğerlerimize doldurduk.
Otoyolun Urla çıkışında çıkıp ilk kavşaktan sola döndük. Geniş düz bir alanda yerleşen sitelerin arasından Urla ilçe merkezine geldik. Burası yeni yapılanmanın olduğu, çarşısı, Cuma günleri kurulan köy pazarı ve idari birimlerle sanayi sitesinin bulunduğu kısmı. Bizim yeniden keşfedeceğimiz ve size anlatacağım kısım ise İskele olarak biliniyor. Daha çok yazlıkların, katmer ve çay bahçelerinin ve eski adıyla Urla Kemik Hastanesi yeni adıyla Urla Devlet Hastanesinin bulunduğu sahil şeridi. Urla merkezden yönümüzü kuzeye verip İskeleye doğru devam ediyoruz. Eski Çeşme karayolu kavşağından karşıya geçip ağaçlı yoldan ilerliyoruz. Yolun bitiminde önümüze çıkan ilk Urlalıya Zeytin İşliğini soruyoruz. İlk keşfimiz orası olacak.

Pazarın kurulduğu bir meydanlıkta tel örgülerle çevrilmiş geniş bir alan içinde buluyoruz. Girişe yöneliyoruz, demir parmaklıklı kapısı açık, ziyaretçilerini bekliyor, bekçi kulübesinden güler yüzüyle gelen genç bir bekçi karşılıyor bizi. Kendimizi tanıtıyoruz, aracımızı otoparkına park edip bekçinin peşine takılıyoruz. Önce işliği geziyoruz daha sonrada yandaki depoyu. Bu arada bekçinin verdiği bilgileri dinliyoruz. MÖ 600 yıllarda İonların yaptığını, Perslerin işgalinden sonra Persler tarafından tahrip edildiğini, İonların Pers egemenliğine son verip tekrar yurtlarına döndükten sonra işliği yeniden faaliyete geçirdiklerini anlatıyor. Kazıların Ege Üniversitesi bünyesinde Prof. Güven BAKIR tarafından sürdürüldüğünü, Güven Hocanın geçtiğimiz yıl emekli olmasıyla Ankara Üniversitesinden Yaşar Hocanın kazılara devam ettiğini öğreniyoruz. Yine bekçi-rehberimizden, işliğin ayağa kaldırılmasından sonra altı kez zeytinyağı sıkma işleminin gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. Urlada 25 yıldır devam eden Klazomenai kazılarında ortaya çıkarılan 2600 yıllık zeytinyağı işliği Komili’nin katkıları ile yeniden faaliyete geçiriliyor. İşlikte kentin kurucuları olan İonlar döneminde olduğu gibi insan gücüyle zeytinyağı üretimi yapılacak. Gelen ham zeytinler işliğin bir köşesinde bulunan iki yuvarlak taşın bulunduğu küçük değirmene atılacak, bir kişi değirmendeki iki taşın dönmesini sağlayan mili çevirerek zeytinleri ezecek ve hamur kıvamına getirecek. Daha sonra bu hamur halindeki zeytin kıl torbalara doldurulacak. Kıl torbalar içindeki ezilmiş zeytin, taş kuyunun yanında başka bir kişi tarafından preslenerek çıkan suyu kuyuya boşaltılacak. İçinde yağda bulunan siyah renkteki su kuyuya boşaldıktan sonra daha hafif olan yağ yüzeye çıkacak, siyah renkli su dibe çökecek. Dibe çöken siyah su diğer kuyuya geçerken üstteki yağ tabakası kepçeyle alınıp depolanacak.

Zeytinyağı işliğinin hemen önündeki Klazomenai kazılarını fotoğraflıyoruz. Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan Urla’nın o devirdeki adı Klazomenia’dır. M.Ö. 2000 yıllarının sonlarında Orta Avrupa içlerinden Yunanistan’a inen Dorların baskısı ile Anadolu’ya geçen İonlar İzmir Körfezinden Mandayla körfezine kadar uzanan bölgeye yerleşmişlerdir. 2 adet İon kent devleti kurulmuştur. Klazomenai M.Ö. 188 de Roma’nın Pergamon Krallığının müttefiki olarak yer aldığı Apemia barışından sonra Romalılar tarafından özgür bırakılan şehirler arasındadır.
1080 yıllarında Çaka Beyin İzmir’e ve Ege Denizine ulaşması ile Türk Devri başlamış, Çaka Beyin ölümü ile birlikte kurduğu beylik dağılmış, 1330 yılından sonra Aydınoğulları beyliğinin egemenliğine geçmiş ve sahilden 4 km içeride yeni bir yerleşim kurmuşlardır.
1390 yılında Osmanlıların eline geçmiş, Yıldırım Bayezıd’ın Timur’a karşı Ankara Savaşını kaybetmesiyle tekrar el değiştirmiş ancak Anadolu Beyliklerinin 1425 – 1426 yıllarında II. Murt tarafından kaldırılması ile bu dönemde Urla ticaret alanında hızla gelişmiştir.
18 Mayıs 1919 da Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, ancak 12 Eylül 1922 de kazanılan Kurtuluş Savaşı sonunda tekrar vatan topraklarına katılmıştır.
Görüldüğü gibi Urla tarihte her zaman önemli bir yer tutmuştur. Bu kadar hareketli tarihinin aksine bugün huzur, sükunet ve barışın merkezidir.

Zeytinyağı işliğinden ayrılıp sahile doğru ilerliyoruz. Şimdiki hedefimiz 1900 yılında Urlada doğan 1914 yılına kadar burada yaşayan, 1914 yılında Atina’ya göç eden ve 1971 yılında Atina da vefat eden Yunanlı diplomat ve Şair Yorgo Seferis’in bugün butik otel ve restoran olarak kullanılan kesme taştan evi.
.
Denize yakın mağaralarda
Bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
Bir coşku deniz kabukları gibi sert,
Alır avucuna tutabilirsin,
Denize yakın mağaralarda,
Günlerce gözlerinin içine baktım,
Ne ben seni tanıdım,
Ne de sen beni.

Yorgo SEFERİS

Balıkçı limanının ve restoranların bulunduğu geniş bir meydanlığa çıkıyoruz. Solumuza baktığımızda Türk, Yunan ve AB bayraklarının asılı olduğu taş yapıyı görüyoruz. Gayet iyi restore edilmiş evi fotoğraflayıp kıyı boyunca yürüyoruz. Bugün üzerinde Sağlık Bakanlığı dinlenme tesisleri ve Urla Devlet Hastanesinin bulunduğu Karantina Adasını anakaraya bağlayan yolda yürürken denizden gelen iyot kokulu temiz hava ciğerlerimize doluyor.

Aracımızla batıya Çeşmealtı yönüne ilerleyip Güvendik yazan levhadan sola dönüyoruz. Yeşillikler içinde ilerleyip Güvendik Köyüne ulaşıyoruz. Urla’yı, Çeşmealtı’nı, adaları, bir dantel gibi işlenmiş kıyıları seyrederek bir bardak çay molası iyi geliyor doğrusu.

Gün batımına yakın tekrar Urla’ya dönüyoruz artık rahmetli Tanju Okan’ın şarkıları eşliğinde balık sofrasına oturmanın zamanı…

Yazı ve Fotoğraflar:
Dr.M.Cengiz TÜMER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder