9 Ocak 2010 Cumartesi

GÜMÜLDÜR - İZMİR; TÜRKİYE

GÜNEŞİN SATSUMA’YA DÖNÜŞTÜĞÜ YER: GÜMÜLDÜR…

Ay gümüş bir tepsi gibi mandalina bahçelerinin üzerinden doğuyor. Mis kokulu ağaçların yeşili daha koyu. Uzaklardan cırcır böceği korosunun bildik nağmeleri duyuluyor. Yazın en sıcak günlerinden biri, ama yöreye özgü o tuz kokulu esinti içimizi ferahlatıyor. Gece ilerledikçe ay büyüyor gümüş rengi turuncuya dönüyor.

Uzun zamandır gitmemiştim Gümüldür’e. Sevgili arkadaşım Profesyonel Rehber ve Dr. Bülent ŞAHİNCİ’nin ısrarlarına dayanamayıp, yenilenen Sultan Moteli görmek ve bir hafta sonunu orada geçirmek niyetiyle yola çıkıyorum. Çocukluğumda kah kamyonet kasasında kah otobüsle Cumaovası, Bulgurca, Kaplan Boğazı üzerinden ormanın içinden çam ağaçları arasında yaptığım yolculuk yerine bu kez Seferihisar Doğanbey üzerinden gidiyorum. Cumaovası ( Menderes ) yolunu Tahtalı Barajı su tutmaya başlayıp Bulgurca köyü su altında kaldıktan sonra hemen hemen hiç kullanmadım. Oysa ne güzel yoldu. Akşamüzeri deniz dönüşü mola verilir, tahtalı deresinde serin bir duş alınır ve çay içilirdi.

İzmir’den Çeşme otoyoluna girip Seferihisar ayrımından çıkıyorum. Seferihisarı, Akarcayı, Karakoç kaplıcalarını ve Doğanbeyi arkamda bırakıyorum. Geniş, bakımlı asfalt yol kıvrıla kavrıla kah deniz seviyesinden kah yamaçlara tırmanarak mavi deniz sağımda manzaranın tadını çıkararak ilerliyorum. Ürkmez’e yaklaşırken kararımı değiştiriyorum. Bu geceyi otel odasında değil, yıldızların altında bir bağ evinde geçirmeye karar veriyorum ve hemen baba dostu sevgili İbrahim Abbas amcayı arıyorum. Hava Kuvvetleri kampının başladığı noktadan sola dönüp toprak yoldan tepeye doğru tırmanıyorum. Kartal yuvası gibi vadiye ve denize bakan iki göz odalı evinin önünde, kocaman gülümsemesi ile Abbas Amca karşılıyor beni. Biraz hoşbeş edip hasret giderdikten ve birkaç kadeh parlattıktan sonra Abbas Amca odasına çekiliyor, ben de bahçedeki kerevet üzerinde sırtımı duvara verip mandalina bahçelerinin üzerinden dolunayı seyrediyorum.

Dünyanın en lezzetli mandalinalarının yetiştiği, yeşilin ve mavinin en güzelinin kucaklaştığı beldedeyiz. Eskilerin deyimi ile hava şerbet gibi. Ay, gümüş pelerini ile insan elinden çıkan tüm çirkinlikleri örtmüş. Sadece doğa ve onun sunduğu güzellikler var.

Gümüldür’ün ilk yerleşim yeri, 12 ion kentinden biri olan Lebedos, Teos ve Efes kadar önemli bir yerleşim yeri olmasa da tarihe para basan ilk kentlerden biri olarak geçmiş.. Karya yerleşimi olan Lebedos pek çok istilaya uğramış. Zaman içinde askeri açıdan önem taşıyan kent pek çok korsan istilasına da sahne olmuş. Daha ilerde AhmetBeyli deki Klaros bir başka İon kenti.Ahmetbeyli plajına üç km uzaklıkta ve Notiona göre kara tarafında kalan kent kehanet merkezi olarak ünlüydü ve Kolophona bağlıydı. Bilicilikteki başarıları nedeniyle ören yerinde çok sayıda armağan, adak ve yazıt bulunmuştur. 16. yy’da yöreye gelen Kağızmanlı Türkler deniz kenarlarına yerleşmiş. Uzun yıllar Türk ve Rum nüfusun karışık yaşadığı ve Ege’nin en iyi tütününü yetiştirdiği ‘ Gavurköy’, Rumlar gittikten sonra da ününü korumuş.

Gümüldür, Menderes ilçesine bağlı bir belde olup Ege kıyısın şirin bir beldesi konumundadır.Bölgenin güneşlenme süresinin fazlalığı, denizinin ve havasının temiz olması,içinde nesli tükenmekte olan birçok bitki, kuş türü ve deniz canlısını barındıran Gümüldür ovası kamping alanları, mandalina bahçeleri doğal güzelliği kaybolmamış sıcakkanlı insanlarıyla turizmin hızla geliştiği bir beldedir.

Bugün Gümüldür ve Özdere hattı yeni gelişen turizm bölgesi. Turizmin gelişmesi ve yazlık ev merakı sahile yakın yerlerdeki mandalina bahçelerini hep yazlık site haline getirdi. Mandalina bahçeleri iç taraflarda kaldı.

Kalemli gibi orman içi dinlenme kamplarını barındıran Gümüldür’den doğuya Kuşadası yönüne devam edildiğinde ara ara sahil tarafında, ama daha çok solunuzda çam ormanları yer alır. Hemen her yıl çıkan yangınlar nedeniyle çam ormanları çok azaldı. Çok değil on- onbeş yıl önce bütün tepeler çam ormanları ile örtülüydü.

Özdere, yol üzerindeki Çukuraltı mevkii ve iki kilometre içerdeki köyü ile güzel bir belde. Çocukluğumuzda Kesre otobüsünden Çukuraltında inerdik. Osman’ın kahvesinde yol yorgunluğu atıp, soğuk bir ‘Neşe’ gazozu içip soluklanırdık. Daha sonra Osman’ın kahvesinin yanındaki toprak patikadan ilerleyip, önümüze çıkan ağaç dallarında yapılmış kapıdan bahçe sahibine ayakbastı parasını ödeyip patikadan deniz kenarına ulaşırdık. Paşa Otelin yanında kalan bu geniş alanda bir tek taş ev ve birkaç ağaç bulunurdu.. Uzun bir kumsal ve tertemiz deniz sizi kucaklardı. Oysa bugün Çukuraltı yine deniz kıyısında ama bütün kıyı yazlıklarla kaplı olduğu için yerleşim bitene kadar denizi göremeyeceksiniz.

Çocukluğumdaki o bakir Gümüldür, Özdere ve Kesre’nin yerinde beton mahalleler oluşmuş. Plansız yapılaşma burayı da esir almış. Abbas Amca’nın bahçesinde seyrettiğim ay ışığının büyülü pelerini kalkınca insan hırsının yarattığı çirkinlikler tüm gerçekliği ile gözümüzün önüne serildi.

Hiç oyalanmadan Sultan Motele doğru yola devam ediyorum Umarım Sevgili Bülent ŞAHİNCİ haklı çıkar ve Sultan Motelin yenilenmiş yüzü bana bu çirkinlikleri unutturur.

**Mandalina deyince akla Gümüldür gelir. Cumhuriyet döneminde belediye olan Gümüldür’ün kaderi 1940’lı yıllarda Rizeli Nuri ŞENER’in yerleşmesi ile değişmiş. Dünyanın her köşesine dağılmış Karadenizlilerin Japonya’nın Satsuma Adasında tanıyıp sevdikleri sonra da vatana getirdikleri fidan yöreyi dünyaya tanıtmış.Gümüldür’e gelirken yanında satsuma fidanları getiren Şener, bunları Halil Kumpasın bahçesine dikmiş. Bahçenin yanından akan Şeytan Deresi fidanların kendilerini anavatanlarında sanmasını sağlayan iklim koşulları yaratınca Gümüldür’ün kaderi belli olmuş. Bugün 12000 dönüm arazide satsuma yetiştiriliyor, yılda 400 tonluk üretimin büyük bölümü ihraç ediliyor.**

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder