11 Aralık 2009 Cuma

SINTRA, CABO DE ROCA, CASCAIS - PORTEKİZ / PORTUGAL

KITA AVRUPASININ EN BATI UCU: CABO DE ROCA

Lizbon’daki ERA EDTA kongresinin boş bir günü Sintra, Cabo da Roca ve Cascais’i keşfetmeyi planlıyoruz. Rehberimiz bizi A. Liberdeda’nın alt ucundaki görkemli bir yapıya götürüyor. İçerisi oldukça modern olan binada yürüyen merdivenlerle üst kata çıkıyoruz. Önümüze gelen kapıdan çıkınca bizi büyük bir istasyon karşılıyor. Rehberimizin yardımı ile Sintra’ya tren biletimizi alıp trene biniyoruz. Tren oldukça bakımlı ve temiz. Lizbon’un banliyölerinden ve Benfica’dan geçip yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra Sintra’ya varıyoruz.



















Sintra tren istasyonu

Küçük ama çok sevimli bir istasyondan Sintra harita rehberini alıyoruz ve daha sonra Cabo da Roca’ya nasıl gideceğimizi öğreniyoruz. Saat 13.25 te scott urb nin 403 numaralı otobüsü gidiyor. Kısacası Sintra’yı gezebilmek için iki saatlik süremiz var.






















Sintra'dan görünümler

Sintra, yeşillikler içinde zenginlerin ve soyluların yazlık sayfiyeleri konumunda küçük bir yerleşim. İki büyük saray barındırıyor. National Palace, Sintra’nın saat kulesi ve küçük çarşısının bulunduğu meydanda. İçini gezmeyi planlıyoruz ama giriş sırası çok kalabalık. Diğer sarayda ziyarete kapalı. Dışarıdan görüntülemekle yetiniyoruz. Çarşıdaki küçük sevimli dükkanlardan hatıra hediyelik eşya alıyoruz. Otobüse yetişebilmek için hızlı adımlarla son durağa yürüyoruz ve kan ter içinde son anda otobüsü yakalıyoruz. Yeşillikler içinde dar köy yollarında ilerliyoruz. Otobüs bize verilen tarifede belirtilen zamanda dakik olarak duraktaki yolcuları alıyor. Herkes çok kibar ve saygılı. Ara ara çok güzel ve görkemli malikâneler gözümüze çarpıyor. Yeşillikler bittiği anda karşımıza beyaz köpüklü dalgaları ile okyanus çıkıyor. Biraz ilerde deniz feneri ile Cabo da Roca görünüyor.
























Cabo da Roca Kayalık Burnu
Otobüsümüzden inip okyanusu seyreden kalabalığa doğru yaklaşıyoruz. İşte kıta Avrupa‘sının en batı noktasındayız. Bunun için dikilen taş anıtın ve arkamıza okyanusu alarak uçurumun kıyısında fotoğraf çektiriyoruz. Hediyelik Eşya satış ofisi ve restoranın olduğu binadan 5 € karşılığında burada olduğumuzu belgeleyen sertifikamızı alıyoruz.
Tam bir saat sonra, tarifede belirtilen saat ve dakikada (15.39 ) bizi Casais’e götürecek otobüsümüz geliyor












Cascais

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Cascais’e varıyoruz. Cascais bizim Çeşmeye çok benzeyen bir sayfiye kasabası. Küçük bir meydanın yanından parke taşı döşeli çarşısını dolaşıyoruz. Kayalıklar arasındaki küçük kumsal plajında gençler denize giriyor. Bir restorana oturup rehberimizin önerdiği kılıç şiş yemek istiyoruz. Tüm restoranlar masalarını düzenlemiş servislerini açmışlar ama müşteri almıyorlar. Saat 19.00 da diyorlar. Türkiye’den geldiğimizi, Lizbon’a döneceğimizi anlatıyoruz ama Nuh diyor peygamber demiyorlar. Çaresiz dolanırken biraz önceki küçük meydanda sevimli bir cafe/restoran görüyoruz. İşletmecinin tipi İtalyan’a benziyor, bir sıcaklık hissediyoruz ve bir umut müşteri alıp almadığını soruyoruz. Adam kabul ediyor, oturuyoruz. Ama rehberimizin bize yazıp verdiği Portekizce menüyü bulamıyoruz. Sıcakkanlı restoran işletmecimizle anlaşamıyoruz. Ama adam içerdeki balıklardan birer örnek getiriyor ve biz de kılıçşişi gösteriyoruz. Yeşil Şarap söyleyip geri kalan menüyü sevimli işletmecimize bırakıyoruz. Çok lezzetli ekmeklerinden, tereyağı, balık köftesi ve salata getiriyor. Ve en sonda gerçekten çok lezzetli olan kılıç şiş geliyor. Portekiz’in kırmızı şarabını sevmiştim ama Yeşil şarabı değişik ve güzel bir tat.

Gün akşama dönerken Hollandalı bir grup lise öğrencisi ile birlikte şakalaşarak trenle Lizbon’a dönüyoruz

Yazı ve fotoğraflar: Dr.M.Cengiz TÜMER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder