23 Aralık 2009 Çarşamba

BİRGİ, BOZDAĞ, GÖLCÜK - İZMİR / TÜRKİYE

KÜÇÜK BİR HAFTASONU KAÇAMAĞI: BİRGİ, BOZDAĞ, GÖLCÜK

Yılın son günü ve yeni yılın ilk günü çalışmanın ardından cumadan pazara uzanan üç günlük boşlukta şehirden kaçmaya karar veriyoruz. İki arkadaşımızla birlikte üç aile Bozdağ’da pansiyon işleten kadim arkadaşlarımız ve dostumuz Nur – Hasan ALTUNER’e konuk olacağız. Havanın bulutlu ve yağışlı olması Bozdağ’da kar görme umudumuzu arttırıyor.

Biz sevgili Esin ve Sahip AKSAÇ’ LA birlikte Cuma günü öğleye doğru yola çıkıyoruz. Rotamız Ödemiş, Ödemişte öğle yemeği, Birgi ve Bozdağ. Hanife ve Münir AKAY ise akşam mesai çıkışı Salihli üzerinden Bozdağ’a gelecekler.

Öğle saatini biraz geçe Ödemiş’e varıyoruz. Doğrudan DOSTOL KEBAP’IN yolunu tutuyoruz. Ödemiş’te Ödemiş Köftesini hakkıyla yiyebileceğiniz iki adres var. DOSTOL ve HURŞİT. Yemek sonrası çayımızı da içip arkadaşlarımıza Ödemişi gezdiriyoruz. Kısa bir Ödemiş turundan sonra 10 km mesafedeki Birgi’ye hareket ediyoruz. Birgi girişinde belediyenin başlattığı düzenleme çalışmaları var. Yol kenarına Birgi’nin taş örme mimarisine uygun duvarlar örülüyor, daha önce asfalt olan yol Arnavut kaldırımı taş döşeniyor. Köyün ortasından geçen dere kenarında setler oluşturulup oturma üniteleri yerleştirilmiş


Aydınoğlu Mehmet Bey Ulu Cami


Ümmüşah Sultan Türbesi
Birgi
Aracımızı Aydınoğlu Mehmet Bey Camiinin olduğu meydana bırakıyoruz. Meydandaki Ümmüşah Sultan türbesini, bir bakkal dükkânının tezgâhı arkasına saklanmış dört odadan oluşan 500 yıllık Selçuklu hamamını geziyoruz. Selçuklu mimarisindeki Aydınoğlu Mehmet Bey camiini dışarıdan inceliyoruz. 1311–1312 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılan Ulu Camii, duvarları kesme taşlarla örülü, kare planlı, beş nefli, sekiz sütunlu, ahşap tavanlı, kalın tuğla süslemeleri ve minaresi ile dikkat çekmektedir.


Ulu Camii ön cephe

Ulu Camii iç görünüm

çalınan ve tekrar geri alınan minber kapısı

turkuaz mihrap

Aslan motifi

Kesme taştan yapılmış dikdörtgen mimarili caminin köşesine Aydınoğlu Beyliğinin Selçuklulara bağlılığını gösteren Aslan heykeli konmuş. İkindi namazındaki cemaat dağıldıktan sonra caminin imamı bize camiyi gezdiriyor ve bilgi veriyor. Çatısı bugüne kadar alışageldiğimiz kubbe mimarinin dışında ahşap ve düz, iki eğimli çatı mimarisinde. Ahşap çatının üzerinde ısı yalıtımını sağlayan toprak ve kurşun tabaka yerleştirilmiş. Turkuaz mihrabı, bir tarihte çalınıp İngiltere’ye kaçırılan daha sonra geri getirilen eşsiz ağaç işçiliğine sahip minber kapısını, inşa edildiği yıllarda, aynı dönemin bilginlerinden Galile “Dünya dönüyor” dediği için Enginizasyon tarafından idamla yargılanırken sekizli yıldız sistemini ve evrenin sonsuzluğunun ağaca işlendiği oymaları görüyoruz. Hocamıza verdiği bilgiler için teşekkür edip çam ve çınar ağaçlarının gölgelediği, yıkılmaysa yüz tutmuş eski Birgi evlerinin arasından Çakırağa Konağına doğru yürüyoruz. 1700’lü yıllarda yapılan Osmanlı ahşap mimarisinin ve ahşap oyma sanatının ve kalem işçiliğinin nadide örneklerinden biri. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen konak bugün müze olarak ziyarete açılmış durumda.



Çakırağa Konağı

500 yıllık hamamın içinde

Konağın biraz aşağısında Ödemiş’te yaşayan bir iç mimar tarafından restore edilen ve çalışma ofisi ve sanat evi olarak kullanılan eski Birgi evini de geziyoruz. Görevlinin fotoğraf çekilmemesi ricasını saygıyla karşılıyoruz ve bu nedenle bu güzel çalışmayı fotoğraflayamıyoruz

Artık Birgi’ye veda edip Bozdağ’a doğru yola çıkıyoruz. Oldukça virajlı fakat güzel bir yolda tırmandıkça Ödemiş ovası bir deniz gibi ayaklarımızın altına seriliyor. Jandarma karakolunun bulunduğu Gölcük sapağını geçip kestane, ceviz ve iğne yapraklı ağaçların arasından yolumuza devam edip Bozdağ Döner Oteli geçince Bozdağın karla kaplı zirvesi ve eteklerindeki Bozdağ köyü karşımıza çıkıyor.

Bozdağ köyü
Bozdağ köyünün içinden kayak merkezi yoluna giriyoruz. Yolun sonunda La villa pansiyonun önüne aracımızı park ediyoruz. Sevgili Nur ve Hasan ALTUNER bizi sıcak ve samimi bir dostlukla karşılıyor. Odalarımıza yerleşip, tekrar salona iniyoruz. Yavaş yavaş başlayan yağmuru seyredip çayımızı yudumlarken bu yağmur gece kara döner mi diye düşünüyoruz.

Akşam sevgili Hanife ve Münir AKAY’ında katılması ile yemeğe oturuyoruz. Sevgili Nur’un mezeleri, Hasan’ın ızgaraları ve koyu sohbet ortamını işkembe çorbasıyla tamamlıyoruz.

Bozdağ Kayak Merkezi
Sabah yine yağmurlu bir güne uyanıyoruz. Ne yazık ki akşamki beklentimizin aksine kar yok. Biz de kar bize gelmezse biz ona gideriz diyerek kahvaltıdan sonra kayak merkezine yola çıkıyoruz. 8 km ‘lik yolun yarısını rahat geçiyoruz. Daha sonra yavaş yavaş çözülmeye başlayan buzun üzerinde dikkatlice ilerliyoruz. Kayak merkezine 200 metre kala yol tamamen kapanıyor. Aracımızdan inip kartopu oynuyoruz, fotoğraf çekiliyoruz ama açıkta fazla kalamıyoruz. Rüzgârla beraber artan tipi kamçı gibi yüzümüze vuruyor. Aracımıza binip dikkatlice köye dönüyoruz ve hiç durmadan Gölcük’e devam ediyoruz. Yoldaki sis nedeniyle A tepesinden göl gözükmüyor, koyu bir beyazlığın içinde ağır ağır ilerliyoruz. Göl seviyesine indiğimizde sis dağılıyor ama yağmur ince ince devam ediyor. Birkaç gün önceki soğuklarda buz tutmuş gölün etrafında kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra göl kenarındaki bir kahveye giriyoruz. Ortadaki devasa sobanın etrafındaki oturma guruplarına yerleşiyor. Sobanın sıcağı ile önce paltolar sonra kazaklar çıkarılıyor. Yöre halkının “sivri” dediği adaçayı – kekik karışımı çayımızı içince içimiz daha da ısınıyor. Sıcakkanlı kahvecimiz bize sobanın üzerinde kestane pişiriyor. Yağmur ve sohbet Gölcük’ün dinginliğinde huzurla devam ediyor.


Gölcük
Akşama doğru pansiyonumuza dönüyoruz. Herkes köşesine çekilip Enya’nın müziği eşliğinde gazetesini kitabını okuyor, yağmuru seyrediyor. Müthiş bir dinginlik ve huzur hâkim. Akşam yemeğinde yine müthiş lezzetli mezeler ve yemekler eşliğinde sohbet devam ediyor. Gece bu kez Nur Abla’nın meşhur sütlacı ile sonlanıyor.

Pazar sabahı uyandığımızda yağmur hala devam ediyor. Pansiyonumuzun önüne konan tabeladan Kayak merkezinin açıldığını anlıyoruz ve kayak merkezine doğru yoğun bir araç trafiği var. Biz uzun bir kahvaltıdan sonra alışverişimizi yapıp Sevgili Nur ve Hasan ALTUNER’e veda edip İzmir’e doğru yola çıkıyoruz.

Pazartesi günü işyerine geldiğimde sanki bir aylık izinden dönmüş kadar dinlemiş ve canlanmıştım.
Yazı ve Fotoğraflar:
Dr.M.Cengiz TÜMER












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder